CANAN’ın Kaf Dağı Hikayeleri-Gülgün Başarır
“Her ne istiyorsan kendinde ara
Senin içinde bir can var, o canı ara
Senin doğanın içinde hazine var, o hazineyi ara
Eğer yürüyen dervişi arıyorsan
Onu senden dışarıda değil, kendi nefsinde ara…”
Mevlana Celalettin Rumi
Tarihin uzak geçmişinde yaratılan mitolojiler, dünyayı ve insanı tanımaya yönelik düşsel hikayelerdir. Bu hikayeler kıssadan hisse bağlamında insanın değişim ve dönüşümünü öngörerek, bu değişim ve dönüşümün gerçekleşebileceğini ima ederler.
Din kitapları incelendiğinde de insanın karşılaşacağı problemlere göre yaratılmış hikayeler görülür. Kaf Dağı mitolojisi bu tür hikayelerden biridir. Sofilere göre Kaf dağı, insan-ı kâmil derecesinin simgesidir. Kaf dağı bir metafordur. Onu geçmişte metafor olarak en iyi ifade edenler ise şairlerdir. Fuzuli şöyle der.
Cife-i dünya değil herkes gibi matlubumuz
Bir bölük Ankalarız Kaf-ı kanaat bekleriz
Hayâli;
Gördü mahsus olduğum meydan-i istiğna bana
Şehperin gönderdi sorguç Kaftan anka bana /
Kul Nesimi ise şöyle diyecektir.
Gâh çıkarım gökyüzüne hükmederim Kaftan kafa
Gâh inerim yeryüzüne yar severim kime ne.
Günümüzde ise Kaf dağı, insanın kendine doğru yapacağı yolculuğu ifade eden bir kavramdır artık. Canan bu kavramı serginin kavramsal çerçevesi yaparak bize bugüne dair hikayeleri görsel imgelerle sunuyor.
İnsanın kendine doğru yapacağı yolculuk zordur. Zümrütüanka gibi küllerinden yeniden doğabilmek için insanın acıları ve korkularıyla, kıskançlık, bencillik duygularıyla, ön yargı, tabu ve klişeleriyle yüzleşmesi gerekir. Yüzleşmek cesaret gerektirir. İnsan kendisi için, kendisine karşı, kendindeki doğruluk, dürüstlük, güvenilirlik, empati, kendi kendine yeterlilik, düşüncelilik, sorumluluk alma vb. gibi değerlerinin farkındalığı ile Kaf dağındaki yolculuğuna devam edebilir. Bu yol umutla yalnız yürünen bir yoldur. Çünkü insan kendini bulduğunda ötekiler onu kaybedeceklerdir.
Canan, cesur biridir. Ayrıca bütün gerçek sanatçılar cesurdur. Sanatçı “ Kaf dağının Ardından” sergisinde “ Kaf dağı yolculuğunda “ yaşanması muhtemel durakları, Araf, Cehennem ve Cennet olarak isimlendirmiş.
Sergide, Araf olarak isimlendirilen galerinin birinci katında, Canan’ın Araf heykeli ile Şahmeran, Hezeyan, Kuş Kadın, Şeffaf Karakol ve Dışarda Çok Kötülük Var isimli altı işi yer alıyor.
Canan’ın Araf bölümünde yer alan 2017 tarihli Kuş Kadın isimli işi, en dikkat çeken işlerinden biri. Bu iş beyaz büyük bir taşa oyulmuş kuş pençeli, kolları uçacakmış gibi duran çıplak bir kadın figürü ile etrafında siyah renkli farklı büyüklükte baş ve gövdeye karşılık gelen ikişer taş ile gerçekleştirilen 120 adet kuş heykelinden oluşuyor. Sanatçı bu işiyle bize arkeolojik kazılarla bulunmuş etkisi yapan bir parçayı göstererek, kendini bulmak için, kendi bedeninde yaptığı “ kazılara” da gönderme yapan kazı eylemi geçmiş tecrübeleri işaretlerken, Kaf dağı efsanesini hatırlatıyor. Siyah taşla gerçekleştirdiği kuş heykelleriyle, bir türlü Zümrütüanka olamamış kuşları siyah beyaz karşıtlığı ile görünür kılıyor.
Canan’ın Araf bölümünde yer alan ikinci işi 2013 tarihli Hezeyan isimli videosu.
“ Sanal Dünya, “Ruhsal Dünya” ve “ Fiziki Dünya “ başlıklı üç bölümle, bilgisayar, telefon ve televizyon gibi teknolojik bir ortamda, uykusuz geceler boyunca gezinen yalnız bir kadının ruhsal çöküntü halinin deliliğe sürüklenişi görülüyor. Bu videodaki kadını Canan’ın kendisi canlandırıyor. Bir tür kolaj tekniği ile oluşturulan bu videoda kendisini sürekli izleyen ve kontrol eden bir erkeğin varlığına inanan bir kadının yaşadığı paranoya görülür. Facebook mesajları şarkı sözleri ve rastgele görüntüler aracılığı ile kendisine duygusal mesajlar gönderildiği paranoyası gerçeklikten kopmasına neden olur. Kadın sesler duymaya başlar. Kendisinin kıyamet habercisi olduğuna inanarak, örtünmesi gerektiğini düşünür. Bir peştemal ve masa örtüsüne sarınarak namaz kılmak üzere uygun bir pozisyona geçer.
Kadının Araftaki yolculuğunun sonucu olan delilik durumu, Canan’ın Dışarda Çok Kötülük var isimli işinde ifadesini bulur. Sanatçı beyaz bir etajer ve beyaz yorganlı gri bir karyoladan ibaret tek kişilik beyaz hastane odasını yorgandan yastığa, duvardan duvara kırmızı, siyah tükenmez kalemle yazılmış savuklamalarla doldurur. Bu oda, insanın kendisi olmasını engelleyen onlarca durumun insanı götürebileceği noktayı görünür kılarken, sayısız insanın, özellikle ve öncelikle ezilen horlanan, aşağılan, şiddete maruz kalan kadınların portresine dönüşür.
Canan’ın yine Araf katında yer alan 2008 tarihli Şeffaf Karakol isimli işi şeffaf plexiglas tuğlalarla örülen bir duvardan oluşuyor. Tuğlalar içinde hapsedilen, polise karşı direnen, çıplak kadınlar görülür. 1990 lı yıllarda başbakanın karakolların şeffaflaştırılacağı haberi sanatçının bu işini gerçekleştirmesine neden olur. Sanatçı kalın duvarlı karakolları şeffaf tuğlalardan bir duvara dönüştürerek kalın duvarların arkasının malumumuz olduğunu görünür kılar. Polise direnen çıplak kadın fotograflarını Canan’ın bizzat kendisinin canlandırması, şiddete uğrayanların yerine kendisini koyarak, bedeninin her zerresini etkileyen şiddeti hissettiğini gösterir.
Canan’ ın 2009 yılında gerçekleştirdiği Şeffaf Karakol olarak isimlendirdiği gravürleri yer alıyor. Bu gravürlerde, üst üste binen kadın beden formları aquatinta tekniği ile dağılan bedenlere dönüşür. Şiddetin fiziksel ve psikolojik etkileri, gravürlerin her zerresinde hissedilir.
Araf katında, Canan’ın Kaf Dağı yerleştirmesiyle Kaf Dağı gravürlerinin arasında yer alan Araf heykeli gri tonların hakim olduğu silindir biçiminde tülden yapılmış kendi etrafında dönen bir heykel. Tül üzerine çizilmiş kanatlı melekler ve kuşlar heykel döndükçe duvarda hareketli gölgelere dönüşür. Bu heykel insanın hayal gücünü, yaratıcı, düşsel yanını ve yüzleşeceği gölgelerini görünür kılar. Bu araf delirmenin değil, değişmenin dönüşmenin arafıdır.
Galerinin ikinci katı Cehennem bölümüdür. Canan’nın Cehennem bölümünde yer alan işi Garaibü’l-mevcudat ismini taşır. Bu isim, İranlı bilgin Kazvini’nin 13. yüzyılda yazdığı dünyaya dair görülmemiş, duyulmamış garip şeyleri hikaye ettiği Acabü’l- mahlukat ve Garabü’l- mevcudat adlı kitabından alınmış.
Sanatçının Garabü’l- Mevcudat isimli işi Cehennem katının tamamında yer alıyor. Kola takılan fosforlu bir bantla girilen bu karanlık mekanın her yerinde yer alan yeşil ışıklar saçan cinler insanı ürkütüyor. Mekanın periyodik olarak aydınlatılmasıyla ortada cin falan olmadığı görüldüğü gibi, karanlığın ve fosforlu boyanın yarattığı illizyon kayboluyor. Mekanda beyaz tüllerden yapılmış cinler kalıyor. Araftaki delirme noktasının cehennemi, bu tür halüsinasyonlar olsa gerek. Sanatçı bu işiyle araftaki bir insanın beyninde yarattığı, hayatını cehenneme çeviren imgelerin gerçekte olmadığını, onları insanın kendisinin yarattığını görünür kılıyor.
Galerinin zemin katı Cennet katıdır. Bu katta Canan’ın Hayvanlar Alemi işi yer alıyor. Sanatçının bu sergi için ürettiğİ bir yerleştirme olan bu iş, masal kitaplarından çıkıp gelmiş gibi, ejderha, anka kuşu vb.her türden yaratık ve hayvan galeri mekanını dolduruyorlar.. Rengarenk parlak lame kumaşların kullanıldığı, pul payetlerle işlenmiş parıltı, canlılık ve neşe sanki Beyoğlu’na bakan camdan dışarıya taşıyor. Cennet budur işte. İnsanın kendini sevmesi, kendiyle barışık olması, insanın ötekisinin olmaması, düşmanını yaratmamasıdır cennet.
Galerinin zemin katında 2000 tarihli Çeşme fotografı ile 2017 tarihli Cennet isimli heykeli yer alıyor.
Çeşme fotografında bedenden bağımsız olarak gösterilen iki şişkin memeden süt damlıyor. Geleneksel bakış anneliği kadın bedeninin fiziksel ve ruhsal kimliğinden soyutlar. Canan bu soyutlamayı görünür kılmak için süt damlayan memeler fotografına Çeşme adını verir.
Duchamp’ ın Çeşme isimli işini hatırlatır. Duchamp Çeşme ismini verdiği ters çevrilmiş pisuarı insana gönderme yaparken, Canan’ın Çeşme’si kullanım nesnesi olan musluğa gönderme yapar. Her iki sanatçının tek ortak noktası söylemek istediklerini sanatın dili olan dolayımlamayla söylemeleridir.
Yine zemin katında yer alan 2017 tarihli Cennet heykeli, Araf katındaki Araf heykelinin bir benzeridir. Kendi etrafında dönen silindir biçimindeki tülden heykelin üzerinde özgür çıplak bedenler, insani arzular, düşsel hayvanlar ay ve güneş figürleri canlı renklerle ifade edilir. Figürlerin gölgeleri özgürce döner. Bu dünyadaki Cennette insanlar artık kendi “gölgelerini” bilmekte ve kabul etmekte, gölgeleriyle birlikte yaşamaktadırlar.
Cennet katında Canan’ın Ay ışığında Yıkanan kadınlar videosu da bulunuyor. Sanatçı, Burgaz adanın Marta koyunda özgür ruhlu bir kadının çıplak denize girdiği için
yadırgandığı ve dedikodularla rahatsız edilmesi nedeniyle intihar ettiği rivayet edilen Bayan Marta anısına bu videoyu gerçekleştirir. Başlarında çiçekli taçlarıyla bir grup kadın bir tepede buluşup şehre karşı kurtlar gibi ulumaya başlarlar. Bu sesler Madam Marta’nın maruz kaldığı ilkel şiddetin iadesidir. Bu eylemin ardından neşe içinde soyunup denize girerler. Şen şakrak denizde yüzerler, şakalaşırlar. Özgür ruhlarını doğanın koynunda kutsarlar.
Kaf Dağının Ardından sergisinde sanatçının işleri dışında, Canan’ın yaratma eylemini anlatan üç iş, galeri merdivenlerinin katlara açılan nişlerinde görülür.
Zemin kat merdiveninin nişinde, Canan’ın 2000 tarihli Kibele isimli işi yer alır. Sanatçının hamileyken çektirdiği bu çıplak fotograf, hamileliğin kadın bedeninin bir parçası olduğunu görünür kılarken, kadını bir taşıyıcı olarak gören, hamileliği örtülüp saklanması gereken ayıp bir durum olarak algılayan geleneksel zihniyetin bir eleştirisi olduğu gibi, bu sergi bağlamında yaratma sürecinin metaforik bir anlatımıdır. Sanat’daki gebelik, en zengin en dolu karşılaşmanın sonucudur ve yaratıcılığın en yüksek biçimidir.
Araf katına çıkılan merdivenin nişinde cam altı resimlerinden tanıdığımız Şahmeran resmi görülüyor. Sanatçı güçlü, bilge, ve şifa dağıtıcı bir kadın olarak Mezopotamya’ya ait bir figür olan Şahmeran imgesinin yerine kendi suretini yerleştirir. Canan, farklı bir kültürün sembolünün yerine geçerek, sanatçı olarak algımızı zenginleştirir. Sanatın sağaltım etkisinin taşıyıcısı olarak deneyimlerini paylaşarak yalnız olmadığımızı hissettirir.
Cehennem katına çıkan merdivenin nişinde ise Şehretün-nar resmi yer alır. Şehretün-nar efsaneye göre, dört bin yüzü olan ve bu dört bin yüzün her birinin farklı anlam taşıdığı söylenen cinler anası kabul edilen efsanevi bir figürdür. Sanatçı geçmiş kültüre dair bir minyatürü bir başka bağlama getirerek bu işinde de, kırk farklı yüz ifadesiyle yer alır. Kırk farklı yüz, kırk farklı kimlik sanatçının yaratma ediminin çeşitliliği ve zenginliğini görünür kılar.
Canan’ın işlerinin hemen hepsi, hangi malzemeyi kullanmış olursa olsun, hangi konuyu hangi medyumla anlatırsa anlatsın, sanatçının geçmişle şimdi ve gelecek arasında bağ kurma gücü yani imge oluşturma gücü hep kadın bedeni ile ilişkilidir. İşte bu nedenle konusunu, malzemesini, ifade biçimini belirleyen diğer bedenleri de içeren kendi bedenidir.
Sanat tarihi kadın bedeninin her zaman sanatın konusu olduğunun örnekleriyle doludur. Kadın bedeni bir seyirlik nesne kabul edilmiş. Bugün bu bakış değişmiş değil.
Canan seyirlik nesne kabul edilen bedenini, özne bedene dönüştürmüş başarılı sanatçılardan biri.
Avrupa’ da Jo Spencer, Gina Pane, Valie Export gibi sanatçılar, kendi kültürel ortamlarının kodlarıyla kadınlık durumunu ele alan işler üretiyorlar. Canan ise hem bu coğrafyaya ait hem islam ülkelerinin Cennet-Cehennem -Araf gibi kodlarını Kaf Dağı gibi mitolojilerini, başarı ile dönüştürerek, ufuk açıyor.
Eserlerinde kendi bedeniyle yer alarak sanatın nesnesi olan kadın bedenini sanatın malzemesi haline getiriyor.
Küratörlüğünü Nazlı Gürlek’in üstlendiği Canan’ın Kaf Dağı’nın Ardında isimli sergisi 24 Aralık tarihine kadar Arter’de ziyaret edilebilir.
Henüz your yapılmadı.