Anish Kapoor : Heykellerin Sömürge Sonrası Kamusal Gösterisi
Anish Kapoor‟un kullandığı formlar, pigmentler, yüzeyler ve mekanlar 21.yüzyıl sanatının ve özelde 21.yüzyıl heykelinin nasıl bir yapılanma içinde olduğunun ,heykelin zaten doğasında olan “kamusallığın”, orada duruveren metafizik “ŞEY” e nasıl evrildiğinin – hatta metafizik formun kamuyu nasıl yuttuğunun- postseküler örnekleridir.
Kapoor‟un kararı izleyiciye bırakıp geri çekildiği „Varlık-Heykelleri‟, Avrupa‟da yaşayan bir hintlinin mistik kökenlerine postkoloniyel tarzda atıfta bulunması ve yaşadığımız siber çağa uygun –sibernetik bir Hinduizm arayışıdır. Heidegger‟in Yunan Tapınağı örneklemesinde sözünü ettiği dış doğaya karşı orada olan “şey-tapınak” Kapoor‟da mekanda duran ve mekanı sonsuz döngüye sokan “şey” e evrilmiştir.
Kapoor’da önemli olan kullanılan malzeme ne olursa olsun ondan bir “şey” çıkartmaktır. 1979-80‟deki “1000 Names” ve 1985’deki “Mother as a Mountain isimli hey-kellerinde pigment kullanmasının nedenini Euroart’a verdiği bir röportajda “ heykelin sadece uzayda bir nesne olmadığını ve bir heykeli görünür kılabilmek için sadece geleneksel malzemelerin değil her malzemenin kullanılabileceği’şeklinde açıklar. Önemli olan varlığın illüzyonunu yakalamak ve dura geldiği dış doğaya karşı kendi doğasını yeniden ve yeniden tasarlamasını sağlamaktır. 1987 tarihli “Here and There” işinde görülen iç ve dış uzaya yansıyan zıt kavramlar, Kapoor’un daha geç dönem işlerinin referansı olacaktır.
Wound (1988), Kapoor’un topraklarını işgal etmek istediği bölgeye önem vermesinin yanı sıra o bölgeye yansıyacak olan düşüncenin de en az bölge kadar işgalci olduğunu anlatır. Wound’da taş ve pigment‟in birlikte kullanılması, Kapoor’un heykel geleneğine atıfta bulunması ve iç’er de olan ile dış’arda olanın doğasını işgal altına almasıdır. 1988 tarihli Adam „da ise bir metre derinlik –genişlik ve iki metre yükseklikte kullandığı kum taşı ilksel insana gönderme yapar. Adam‟da (Heidegger‟in Dasein‟i olarak da açıklanabilir) varlığın henüz kendini tasarımlamamış ham halini görürüz. İçeride kulla-nılan koyu kahverengi bu ta-sarıma geçiş anının metafizik doğasını anlatır. İç‟erideki – başlangıçtan gelen -„şey‟ dış doğaya uyum sağlamaya çalışmaktadır.
İç‟te olan büyüleyici ve bilinemez doğaya karşı dış‟ta olanın kaba sabalığı ve görünürlüğü Kapoor‟un „Indian Man in England ‟ lığının deşifresi gibidir. 2002 tarihli Marsyas‟a gelindiğinde Kaporism denilebilecek zıtlık kavramı kendini mekanda devleştirmeye başlar. Formun mekanı işgali o kadar güçlüdür ki , durduğu yerde her şeyi yutma ve yutarken kendi başına var olma etkisi kaçınılmazdır. Oradadır ve görünür olmasının dışında adeta dev bir tapınaktır.
2010 Eylül ayında Kensington Garden „a yaptığı yerleştirme ile doğa—dünya algısına, doğadışı ve bir başka dünya sorusuna yöneltir. Başka bir bakış ve mistisizm ile görülebilen bu manipule nesneler, „ olan evrenin „, „bir olasılık olabi-lecek olan‟ evrene dönüşmesinin anlatımıdır. Orada kendini temsil eden şey orada olmayan „ ama yine de kendini temsil edebilen başka bir şey‟e bağlanır. Boyutlar arttıkça bo-yutluluk ve çokluk‟unda sınırları kaçınılmaz olarak değişir. Mutlak olan muğlak olandır artık. Gerçek, gerçeküstünün dayanılmaz hafifliği ile yer değiştirmiştir.
2007 tarihli Swayambh „da varoluşun bitmez tasarımının (Kapoor‟un pig-ment ile başlattığı süreç ) ve sınırlana-mayan iç evrenin iyiden iyiye kendini varlıklaştırdığı görülür. Mekanı ya-tayda kesen formun engellenemezliği kontrolü elinde tuttuğu gibi oluş‟umunu etrafa yaymaktadır. Kapoor, Past, Present, Future (2008) sergisinden sonra iyiden iyiye başka bir evrenle uğraşmaya başlar. Bilinen zamanın ve mekanın ötesinde alternatif mekan ve zaman anlayışına doğru evrilir. Hakikat denilen şey hem yansıyan hem yansıtılan hem de bulduğu her şeyi absorbe eden formlara döner.
Henüz your yapılmadı.